Kendi Başına Olma Kapasitesi

tarafından Bedia Kalemzer Karaca
0 yorum

Pandemi süresinde ebeveynler çocuklarıyla birlikte pek çok deneyime sahip oldular. Bu deneyimler yaşanırken birçok ebeveynden ortak bir cümleyi duyar olduk: “Çocuğum yalnız ve yaşıtlarından uzak.”

Gerçekten yalnız mı kalmıştı çocuklar? Bu yalnızlık onlara nasıl geliyordu? Bunu düşündükçe Winnicott’un 1958’de bahsettiği “kendi başına olma kapasitesi” zihnimi ziyaret ediyor. Winnicott, kendi başına olma kapasitesini “başkasının varlığında yalnız kalabilmek ve bunu olumlu bir deneyim olarak algılamak” diye tanımlar. Eğer birey yalnız olma kapasitesini geliştirmişse, yalnızlık onun için yıkıcı olmaz, tam tersine yararlı ve üretici bir deneyim haline gelir. Günümüzde çocuklar tam da bunu deneyimliyor ve yanlarında biri varken kendi başlarına kalmaya çabalıyorlar. Çocuk dersteyken anne, babası, kardeşi farklı roller üstlenerek evde varlığını sürdürüyor. Salon, babasının ve annesinin iş yeri olmuşken, mutfak da kardeşinin sınıfına dönmüş durumda. Belki de çocuk için tek çare kendi başına kalma kapasitesini geliştirmek. Bu süreçte belki de çocuk kendi üzerine daha çok düşündü ve hiç tanımadığı kadar çok tanıdı kendini. Üretebilmeye ve yaratıcı olmaya itti kendini. Kendi yıkıcı parçaları ile barışıp diğerlerinin yaptıklarından eksik kalma korkusundan sıyrıldı. Çocuklar ebeveynlerinin evlerinde, onlara verilen odaların içinde kendi dünyalarını eskisinden daha fazla kurmaya başladılar belki de.

Foucault’un dediği gibi “Eğer bir kişi yalnız olmayı beceremiyorsa, başkalarıyla bir arada olmayı da becermez.”

You may also like